Gönderen: tashunko | Şubat 5, 2009

Altay ve İzmir’in efsane futbolcusu ; Vahap Özaltay

vahap-ozaltay-1

Vahap Özaltay sadece kentimizin futbol alanındaki öncü isimlerinden değil, aynı zamanda Türk futbol tarihinin de en önemli isimlerinden birisidir. O’nun futbol oynadığı 1920’li ve 1930’lu yıllar hem bir kentin yani İzmir’in küllerinden yeniden doğduğu hem de modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sancıları yaşadığı tarihsel aralığa denk gelmişti. Teninin rengi dolayısıyla bazı dönemlerde ayrımcılığa tabi tutulmuş olsa da O, bütün bunlara hiç aldırış etmeden hem İzmir’i hem de Türkiye’yi uluslararası arenada başarıyla temsil etti. 1934’teki soyadı kanunuyla Özaltay soyadını alacak kadar kendisini Altay ve İzmir’le özleştiren Vahap Özaltay, endüstriyel futbolun ayak seslerinin henüz hissedilmediği, futbolun sadece futbol için oynandığı masumiyet çağının bir futbol efendisiydi.

Bilindiği gibi Türklerin İzmir’de kurdukları ilk futbol kulübü Altay’dı. Altay; II. Meşrutiyet sonrasında gelişen ve İttihatçıların politik bir söylem ve program olarak ortaya koydukları sermayenin millileştirilmesi ile kültürel ve siyasal Türkçülük akımın spor alanındaki bir uzantısıydı. Zira, İzmir imparatorlukta futbolun ilk oynandığı yerdi. Levanten aile şirketleri, gayr-i Müslim cemaatler 1880’lerden itibaren futbolu İngiltere’den ithal ederek İzmir’de oynamaya başlamışlardı. Bu anlamda futbol İzmir’den İstanbul’a yine İzmirli bir Levanten aile olan Giraudlar tarafından taşınmıştı.Böylelikle tüm Osmanlı coğrafyasında futbolun oynandığı ilk yer İzmir’deki Bornova çayırı olmuştu.

ozaltay21

Bu gelişmeler doğrultusunda Altay Spor Kulübü İttihat ve Terakki’nin İzmir Kâtib-i Mesulü Celal Bey’in teşvikleriyle ve dönemin İzmir Valisi Rahmi Bey’in gayretleriyle Şark Mekteb-i İdadisi’nde Mustafa Necati Vasıf Çınar Beylerin öncülüğünde kuruldu. Kulübün adının Altay olarak isimlendirilmesi Türklerin Osmanlı öncesi yaşamlarına ilişkin o dönemde geliştirilen kültürel ve siyasal Türkçülük ideolojisinin bir yansımasıydı. Hatta öyle ki, Altay’da spor yapan gençler, I. Dünya Savaşı’nda ilan edilen seferberlikten muaf tutulmuşlar, İzmir’de azınlıklara karşı verilen mücadelenin spor alanındaki temsilcisi olmuşlardı. Zaman içersinde Altay’ın içinden iki güzide İzmir kulübü daha kuruldu. Bunlar Göztepe ve Altınordu kulüpleriydi.

Vahap Özaltay’ın formasını giydiği Altay 1920 ve 1930’lu yıllarda Türk futbolunun en önemli kulüplerinden birisi olur. 1909’da İstanbul’da doğan ve kısa bir süre sonra ailesiyle birlikte Aydın’a göç eden Vahap Özaltay 1919’da Yunan işgalinin başlamasıyla nedeniyle Kastomonu’ya taşınmışlardı. Vahap’ın futbol topuyla ilk buluştuğu yer Kastamonu olmuştu. 1922 yılında ailesinin Kastamonu’dan İzmir’e taşınmasıyla Altay Kulübü’nde futbol oynamaya başlayan Vahap, kısa sürede Altay’ın gözdesi olur. Üstün fiziği ve süratiyle İzmir futbolunun en önemli isimlerinden birisi haline gelir. O, kısa zamanda Altay’ın sembol futbolcusu olur. Kardeşi Saim de Altay’da O’nunla birlikte futbol oynamaya başlar. Vahap’ın İzmir futbol çevrelerindeki lakabı “Kara İnci”ydi. O içindeki Altay sevgisini soyadı alacak kadar ilerletmişti.

Gerçekten de 9 Eylül 1922’de Türk ordularının başında İzmir’e giren Fahrettin Paşa Altay soyadını aldıktan sonra Altay’da spor yapan futbolcular arasında da kulübün adını soyadı olarak alma yarışı başlamıştı. Örneğin Şerif, ‘Eraltay’, Cemil ‘Tuğaltay’, Vahap da ‘Özaltay’ soyadlarını almışlardı. Vahap Özaltay’ın Türk futbolundaki başarısı kısa süre içerisinde Avrupa futbolunun dikkatini çekti ve Fransa’nın Racing Takımı’na transfer oldu. Fransa’da futbol oynadığı dönemde kendisine attığı şık kafa gollerinden dolayı “Le Tete de Turc” (Türk Kafası) lakabı takıldı. Vahap Özaltay Türkiye’de yurt dışına transfer olan ilk Türk futbolcusu olma onuruna da böylelikle kavuşmuştu. Atletik yapısı ve sürati O’nu sadece futbol alanında değil atletizm alanında da başarıdan başarıya ulaştırmıştı. 200 ve 400 metre koşu yarışlarında kazandığı İzmir birincilikleri bu durum en açık kanıtlarındandır. Bir atlet olarak Balkan Atletizm Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil eder.

Yurt dışında Türk futbolunu başarıyla temsil eden Vahap Özaltay, Türkiye’ye döndükten sonra Beşiktaş, Fenerbahçe, Şişli ve Ankaragücü takımlarında da forma giydi. Futbolculuk yılları sona erdikten sonra teknik direktörlük yapamaya başladı. O dönemin en önemli futbol tekniklerinin ve oyun sistemlerini Türkiye’de ilk deneyen teknik direktörlerden birisi oldu. Hatta “Futbol Nasıl Oynanır?” adlı bir kitap da yazarak Türk Futbol tarihine ve kültürüne bu alanda da önemli bir katkıda bulundu.

1954’te teknik direktör olarak Ordu Milli Takımı’nın başında Türkiye’yi Ordulararası Dünya Şampiyonu yaptı. Çok değişik kulüplerde futbol oynamasına rağmen, Altay ve Altaylılık kimliğinden asla vazgeçmedi. Altay’ı kendi kimliğinin ve kişiliğinin en önemli öznesi haline getirdi. Yaşamı boyunca Altay sevgisiyle atan kalbi 1965’te yine bir Altay kongresinde konuşma yaparken durdu.

Vahap Özaltay’ın bu kadar başarılı bir futbol kariyeri olmasına rağmen, Türk Milli Takımı’nın formasını yalnızca bir defa giymesi düşündürücüdür. Hiç kuşkusuz bunun ardında yatan neden teninin taşıdığı renkte gizliydi. 1930’ların dünyasına yön veren ırkçılık rüzgârları ve faşizan eğilimler, Türkiye’de de zaman zaman konjonkturel olarak bazı devlet yöneticilerinin bu konuda öznel bir takım tasarruflarda bulunmalarına olanak sağlıyordu. Hemen belirtmek gerekir ki, devrimin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliğinde somutlaşan Atatürk milliyetçiliği ırk, soy, kan birliği gibi anatomik ve fizyolojik özellikler üzerinden kurgulanan bir milliyetçilik yaklaşımı asla değildi.

O’nun sınırlarını çizdiği milliyetçilik yaklaşımı, tarih, ülkü, kültür birliği esaslarına dayanan gerçekçi bir milliyetçilik yaklaşımıydı. Ancak 1930’ların dünyası özellikle Avrupa’da ırkçı ve şoven milliyetçiliğin gelişimine olanak sağlamıştı. Türkiye’de bazı çevreler özellikle Turancı çevreler bu ırkçı rüzgârların etkisi altında kalmışlardır. Örneğin o dönem Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne böyle bir anlayışın sirayet ettiğini söylemek mümkündür. Nitekim bu anlayışın temsilcilerinin Beden Terbiyesi’nde etkilerinin zayıflamasıyla Vahap Özaltay da hak ettiği milli formayı Bulgaristan maçında giyebilmişti. Türkiye’de bu tür yönelimlerin sürekli değil de konjonkturel olduğunu gösteren en önemli kanıtlardan biri Vahap Özaltay’ın bir süre sonra Ordu Milli Takımı Teknik Direktörlüğü’ne getirilmiş olmasıdır.

Resimlerle ilgili olarak;

İzmir ve İzmirliler kendi bağırlarından yetiştirdikleri bu değerli evladını asla unutmayacaklardır.
Kupa seramonisi. Kartın arkasında “Foto Ertuğrul İstasyon C. 78 Eskişehir” yazılı bir mühür vardır. Soldan 2. kisi Saim Özaltay´dır.

Kartın üzerine el yazısı ile “EGE Spor, Altay: Vahab’ın bir akını semeresiz kalıyor 5.3.36” notu düşülmüştür.


Yanıt

  1. güzeldir iyidir yola devam


Yorum bırakın

Kategoriler